Bilgisayar oyunlarının gelişim sürecine şöyle bir baktığımızda, akla ilk gelen en önemli adım 3. boyuttur. Ama ben 3. boyutun oyunlar için sadece bir basamak olduğunu, asıl en önemli adımın multiplayer oynamak olduğunu düşünmekteyim. Quake'i multiplayer olarak ilk oynadığınız zamanı hatırlayın, nasıl bir zevk duyduğunuzu hatırlayın. Yanınızda gerçek insanlar koşuşturup birbirlerini avlamaya çalışırken görmek ne garip bir duyguydu.
Okey, tavla gibi oyunlarla başlayıp Quake ile bir salgın haline gelen, Starcraft gibi oyunlarla oyun dünyasının vazgeçilmezi haline gelen multiplayer oynamak döndü dolaştı ve bilgisayar oyun dünyasının bana göre en önemli yapıtlarının verildiği türe geldi: RPG.
MMORPG'ler (Massively Multiplayer Online RPG) ise Ultima Online ile Everquest sayesinde büyük ün yaptı ve şu anda oyun dünyasının en büyük yatırımlarının yapıldığı sektör (bkz. Starwars Galaxies). Bundan birbuçuk yıl kadar önce Amerika'da "Dark Age Of Camelot" adlı bir oyun piyasaya sürüldü MMORPG türünde. Bu yazıda bahsetmek istediğim oyun da işte bu.
Dark Age Of Camelot (DAoC) kendine üzerinde güneş batmayan imparatorluk Britanya'da yaşanan olayları konu alıyor. Kral Arthur ölmüştür, hem de varis bırakmadan. Bunun üzerine imparatorlukta ayaklanmalar başlar. İmparatorluğu bir arada tutmayı amaçlayan Albion, doğanın koruyucuları Hibernia ve Vikingler diye adlandırabileceğimiz Midgard birbirine girer. Siz de bu atmosfer içinde oyuna dalıp kendinize bir taraf seçip onun için savaşmaya başlıyorsunuz.
Her tarafın kendine has ırkları var. Bu ırkların da kendine has sınıfları var. Kendine has sınıfları var derken Hibernia'da büyücü var, Albion da savaşçı var demek istemiyorum. Her üç tarafta da büyücülar, savaşçılar mevcut. Anlayacağınız, kendinize hangi tarafı yakın görüyorsanız o tarafı seçebilirsiniz. Size uygun karakterler bulacaksınız çünkü. Mesela ben hem bir savaşçı olmak istiyordum hem de çevremde büyücüler görmek istiyordum. Bu yüzden Hibernia'yı seçtim. Unutmadan söyleyeyim, toplam 12 ırk ve 33 farklı sınıf var.
Oyuna başladığınızda alacağınız ilk 5 levelda ölünce tecrübe puanınızdan ve constution'ından (dayanıklılık) bir şey kaybetmiyorsunuz. 5. leveldan sonra öldüğünüz zaman dirildiğinizde bir miktar tecrübe puanı ve constution puanı kaybediyorsunuz. Constution puanınızı şehirlerdeki Healer'lardan veya oyuncu healer'lardan geri alabiliyorsunuz. Tecrübe puanınızı da öldüğünüz yerdeki mezar taşınızdan bir miktar da olsa geri olabiliyorsunuz. Bu özellik bir yaratığa saldırırken iki kere düşünmenize sebep oluyor.
5. level'ın oyunda bir özelliği daha var. 5. leveldan sonra oyuna ne olarak devam edeceğinize karar veriyorsunuz. Diyelim ki Albion'da oyuna bir Fighter olarak başladınız ki dövüşerek hayatınız kazanmayı düşünüyorsanız başlarken başka bir seçeneğiniz yok. 5. leveldan sonra size Paladin mi yoksa bir Armsman mi olacağınızı soruyorlar. Siz de ona göre yolunuzu seçiyorsunuz. Yani oyuna bir Paladin olarak başlayamıyorsunuz.
Tecrübe puanı alıp level atlamak için topraklarınızdaki yaratıkları kesiyorsunuz. Yaratıkların size göre zor olup olmadığını anlatabilmek için bir renk kodlaması kullanılmış. Adı gri renkle yazanlar size tecrübe veya eşya vermezken, yeşiller biraz, maviler iyi, sarılar tek başınıza çok iyi, turuncular ise tek başınıza yenemeyeceğiniz yaratıklar anlamına geliyor. Kırmızı ve mor olanlar ise grup olmadan imkansız demek.